Emlak vergisinde, daha doğrusu bina vergisi ve arazi vergisinde dört yılda bir yapılan takdirler, bu yıl kamuoyunda büyük tepki çekti. Vergi yükünden bunal­mış vatandaşların, adli tatilin bitmesiy­le birlikte yargıya başvuracağı görülüyor. Dava açma süresi hakkında çok yazıldı; ben mükelleflerin davalarını en geç 8 Eylül 2025 Pazartesi günü açmalarını hatırlat­makla yetineyim.

Peki açılacak davalarda hangi hukuki noktalara dikkat edilmeli?

İdari işlem unsurları denetimi

Takdir komisyonu kararları, Anayasa Mahkemesi’nin de (K.2012/89) vurgu­ladığı üzere birer “idari tasarruf”tur. Bir idari tasarrufun (/işlemin), yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hu­kuka uygun olması şarttır. Dolayısıyla, öncelikle komisyonun yasaya uygun şe­kilde oluşturulup oluşturulmadığına, kararı nasıl aldığına ve yasada öngörü­len yerlere hukuka uygun şekilde bildi­rilip bildirilmediğine dikkat etmek gere­kir (yetki ve şekil unsurları bakımından denetim).

Takdir komisyonu kararı, kamu yararı amacı güdebilir (maksat unsuru bakımın­dan denetim). Buradaki kamu yararı, ser­vette ortaya çıkan mali gücü tespit etmek­tir. Yasa koyucu bu mali gücü “vergi değe­ri”nin temsil ettiğini kabul ederek, vergi değerini arsa ve arazi ile binalar için ay­rı ayrı tanımlamıştır. Vergi değerinde öne çıkan unsur, arsa ve arazilerin metrekare birim değeridir. Dolayısıyla, takdir komis­yonu kararının belediyelere daha çok ver­gi sağlamak değil, bu birim değeri hukuka uygun şekilde saptamak amacına hizmet etmesi gerekir.

Yasada komisyonlara “takdir yetkisi” ta­nındığı görülmektedir (sebep ve konu un­surları bakımından denetim). Ancak bu yetki mutlak ve sınırsız olmadığı gibi, key­fi şekilde de kullanılamaz. Kamu yararı, hizmet gerekleri ve hukukun genel ilkele­ri (özellikle ölçülülük ilkesi) çerçevesinde kullanılmalıdır (Danıştay Vergi Dava Dai­releri Kurulu, K.2024/265).

Yargı yaklaşımı

Anayasa Mahkemesi, 20.12.2022 ta­rihli kararında (B. No: 2019/33855), tak­dir komisyonu kararlarının mülkiyet hakkıyla doğrudan bağlantılı olduğuna dikkat çekmiştir. Yüksek Mahkeme, bu değerlerin hukuka uygun, öngörülebilir ve ölçülü olması gerektiğini vurgulamış; aşırı külfet doğuran belirlemelerin mül­kiyet hakkını ihlal edeceğini belirtmiş­tir. AYM’ye göre, taşınmazın kullanım amacını ve gelirinin rayiç değeri etkile­yip etkilemediğini dikkate almak gere­kir. Taşınmazın değeriyle orantısız vergi yükü, verginin mali güçle orantılı olması ilkesine aykırıdır.

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 2023/3 sayılı kararında, takdir komisyo­nu kararlarının bölünebilir nitelikte oldu­ğuna hükmetmiştir. Buna göre, kararın yal­nızca hukuka aykırı kısmının dava konu­su edilebilir. Mahkeme, bilirkişi raporları ve bölgesel koşullar gibi unsurlar ışığında belirlenen değerlerin hukuka uygunluğunu araştırır ve yalnızca aykırı olan kısmı iptal eder; takdir komisyonunun yerine geçerek yeni bir değer belirleyemez.

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu bir başka kararında (K.2025/1) ise, arsaların asgari ölçüde birim değerini belirlerken takdir komisyonlarının yalnızca mahalle, cadde veya sokak değil, aynı zamanda de­ğer bakımından farklı bölgeler itibarıyla da takdir yapabileceğini belirtmiştir. Dola­yısıyla, ada, parsel, site, alışveriş merkezi gibi alanlar değer bakımından farklı bölge sayılabilir ve bunlar için ayrıca değer tak­dir edilebilir.

Sonuç

Takdir komisyonu kararlarına açılacak davalarda, komisyonun oluşumu, karar al­ma yöntemi, hukuki bildirim süreci, belir­lenen değerlerin ölçülülüğü ve kamu ya­rarına uygunluğu temel denetim noktala­rıdır. Vatandaşlar yalnızca yüksek vergi yüküne değil, bu yükün dayanağı olan ida­ri işlemin hukuka uygunluğuna da odak­lanmalıdır. En başta anayasa, ölçülülük ve mülkiyet hakkı çerçevesinde mükellefleri koruyacak güçlü araçlar sunmaktadır.

Kaynak için buraya tıklayın: Source link

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here