Yıl 1963. AB-Türkiye Ortaklık Anlaşması olarak da bilinen Ankara Anlaşması, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasında imzalandı. Türkiye’nin bugünkü Avrupa Birliği (AB) ile olan ilişkilerinin yasal dayanağını oluşturmuş oldu. Başka bir deyimle AB ile söz kesildi.
Yıl 1996. Türkiye için AB’nin henüz erken olduğuna, bu yolda ilk olarak Gümrük Birliği anlaşması imzalanarak; insanların, emeğin ve hizmetin, hatta işlenmiş tarım ürünlerinin değil, sadece eşyaların serbest dolaşımına izin verildi. Verilen umudu göz önünde bulundurarak, durumu kabullendik. Sözde bir nişan yüzüğü takmış olduk.
Eşyalarımız Avrupa’ya serbestçe girerken, Türk ürünleri engellerle karşılaşıyor. Eşyaların girişi serbest olmasına rağmen, o eşyayı taşıyan Türk şoförü Avrupa’ya giremiyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmemesi nedeniyle Türk lojistik sektörünün de çok büyük kayıplar verdiğini görmezden gelemeyiz.
Avrupa Birliği tarafından ülkemiz her geçen gün biraz daha fason üretim merkezi olarak görülürken, partnerden çok yalnızca verimli bir pazar kabul edilmesi elbette içimizi acıtıyor. Kıymetli markalar yaratmadıkça, sanayiyi geliştirmeyip katma değeri arttırmadıkça, özetle güçlü bir ekonomiye sahip olmadıkça bu anlayışın ve bakış açısının değişeceğine dair inancımın azaldığını itiraf etmeliyim.
Gümrük Birliği’nde çarpık ve adaletsiz yapı sürüyor
Bir yandan AB’ye girebilir miyiz sorusuna yanıt ararken, mevcut Gümrük Birliği’ne rağmen Avrupa Birliği ile “çarpık” ve “adaletsiz” bir yapı sürmeye devam ediyor. Tek taraflı ticari ayrıcalıklar ilişkinin dengesini iyiden iyiye bozmuş durumda. İşte o iyileşme bekleyen alanlar:
1 Karar alma mekanizmalarına katılım eksikliği
Türkiye, Gümrük Birliği’nin bir parçası olmasına rağmen Avrupa Komisyonu’nun karar alma süreçlerinde yer almamakta. Diğer bir deyişle Türkiye, kendisini doğrudan etkileyen ticaret kararlarında oy hakkına sahip değil. Bu sebeple karar süreçlerine katılım veya danışılma mekanizmalarının kurulması talep edilmeli.
2 AB’nin serbest ticaret anlaşmaları (STA) nedeniyle yaşanan asimetri
AB, üçüncü ülkelerle STA imzaladığında, o ülkenin malları Türkiye’ye gümrüksüz girebilmesine rağmen, Türkiye, aynı ülkeye kendi adına STA imzalamadığı sürece gümrüksüz ihracat yapamamakta. Bu asimetrik ve adaletsiz yapının kaldırılması ve Türkiye’nin AB ile paralel STA yapabilme hakkının güvence altına alınması olmazsa olmaz.
3 Hizmetler sektörünün Gümrük Birliği kapsamı dışında kalması
Gümrük Birliği sadece sanayi ürünleri ve kısmen işlenmiş tarım ürünlerini kapsarken; lojistik, finans, ulaştırma, sağlık, eğitim ve e-ticaret gibi güçlü hizmet sektörleri ise kapsam dışı. Gümrük Birliği’nin hizmetleri ve yatırım alanlarını da kapsayacak şekilde mutlaka genişletilmesi gerekiyor.
4 Tarım sektörünün kapsam dışında kalması
Tarım ürünleri Gümrük Birliği dışında bırakılmış; sadece sınırlı oranda işlenmiş tarım ürünleri kapsama dahil edilmiştir. Türkiye tarımda rekabetçi avantajlara sahip olmasına rağmen AB pazarında sınırlı erişime sahip olması dezavantaj oluşturuyor. Bu sebeple tarım ürünlerinin Gümrük Birliği kapsamına alınması, kota ve korumacı uygulamaların kaldırılması gerekiyor.
5 Ulaştırma ve geçiş belgeleri sorunu
Türkiye, AB ülkeleriyle taşımacılıkta ikili ve transit geçiş belgesi kotası sorunu yaşamakta. Türkiye’ye kota uygulanırken, AB ülkeleri birbirine ve AB STA ortaklarına kota uygulamamakta. Gümrük Birliği’nin temel ruhuna uygun olarak malların serbest dolaşımını destekleyecek ulaşım kolaylıklarının sağlanması yine çözüm bekleyen konulardan bir tanesi.
6 Güncel ticaret meselelerinin kapsam dışında kalması
1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği anlaşması, o dönemki ticaret anlayışına göre düzenlenmişti. E-ticaret, dijital hizmetler, çevre kuralları, sürdürülebilirlik, karbon vergisi, dijital hizmet vergisi gibi güncel konular ise kapsam dışında. Gümrük Birliği’nin bu alanları da kapsayacak şekilde modernize edilmesi şart.
7 Hukuki uyuşmazlıklarda AB ağırlığı
Gümrük Birliği’nden kaynaklanan uyuşmazlıklar AB kurumlarınca değerlendirilirken, biz kararlarda yer alamıyoruz. Uyuşmazlık çözüm mekanizmalarının iki taraflı ve eşit temsil esasına göre yeniden yapılandırılması olmazsa olmaz.
Diplomatik kanallar daha etkin kullanılır, STK’lar ve özel sektör işbirlikleri arttırılır ise gelişme kaydetmek mümkün olabilir. Aksi halde yıllardır yaptığımız gibi aynı şeyleri konuşmaya devam ederiz. STK’lardan Dışişleri’ne kadar herkesin bu konuda daha cesur olması gerekiyor. Artık sorunları geçici yama politikalarıyla çözmenin sonuna geldik. Bu sorunlar sanıldığı kadar basit değil, tam aksine Türkiye’nin rekabetçi geleceğinin çok önemli bir meselesidir.
Kaynak için buraya tıklayın: Source link